28 Ağustos 2009 Cuma

KABAK ÇEKİRDEKLERİ


İnsanın ortak kaderi doğum, ölüm ve o aradaki zaman, yaşam... Doğmak, ölmek isteğe bağlı değil... Ölmek, belki bazen.
Bize düşen, yaşamak. Koşullar ne olursa olsun yaşamak...
Ayakta kalmak...
Haydi sıyırttın, sıyırttın, hayatta kalabildin zar zor...
Uzun yaşamak, bir ayrıcalık. İyi, güzel...
Ama ayakta kalmak, kalabilmek. Ceza! Müthiş bir ceza!

İlkokuldaydım, birinci sınıfta. Hiç unutmadığım bir cezaya çarptırıldım. Karatahtanın önünde, sırtım sınıfa, yüzüm karatahtaya dönük, ders bitimine kadar kıpırdamadan ayakta durmak... Utanıyorum, midem bulanıyor. Ölmek istiyorum. Herkesten nefret ediyorum, herkes ölsün istiyorum. Sonra bir ara cebimdeki kabarıklığı hissediyorum: kabak çekirdeklerim! Bir kuruşluk kabak çekirdeği almıştım, bir tane bile yemedim. Mahmut'la (Benden bir buçuk yaş büyük ağabeyim; üçüncü sınıfa gidiyor) eve giderken yiyecektik. Evimiz taa tepede, Abidin Paşa Köşkü'nün orada.

Bahardı... Bademler açmış, tepeye giden toprak yol bomboş.
Ev yok pek. Apartman hele hiç yok. Göz alabildiğine tarla. Papatyalar, gelincikler. Haydi be sen de!.. Ne diye ölecekmişim... Mati'ciğimle güzelim dağ yolunda çekirdek yiyerek, konuşa gülüşe eve gitmek varken!

Şimdi dönüp geriye baktığımda, hep çekirdek misali umutlar peşinde ayakta kalabildiğimi görüyorum.
Öleceğimi bile bile bir çekirdek uğruna bu kadar çaba, çırpınma! Değer mi?
Birşey yap.
Met'i anımsıyorum, Sevgili Aziz Nesin'i...
İçim ısınıyor yeniden.
Kalk hadi diyorum, durma koş, birşeyler yap. Yaşa...
Dur diyorlar bir yandan da, koşma...
Yeter, dinlen artık. Koşma...

Öl artık! Ama çekirdeklerim bitmedi ki daha...



Yazar: Yıldız Kenter

25 Ağustos 2009 Salı

Fight Club --- Placebo / where is my mind ?






* Aklımı yitirdiğim bir gece vakti kulaklarımda son sesle çınlayan şarkı ...

Fight Club
"Herşeyini kaybetmeden özgür olamazsın" tyler durden.


...Feel Free

22 Ağustos 2009 Cumartesi


Imagine

Cennetin olmadığını hayal et
Eğer denersen bu kolay
Altımızda cehennem yok
Üstümüzdeyse sadece gökyüzü var
Hayal et bütün insanların
bu gün için yaşadığını...
Hiç ülke olmadığını hayal et
Bunu yapmak zor değil
Öldürecek ve uğruna ölecek bir şey yok
Ve din de yok
Hayal et bütün insanların
hayatı barış içinde yaşadığını
Mülkiyetin olmadığını hayal et
Yapabilir misin merak ediyorum
Hırsa ve açgözlülüğe gerek yok
İnsanların kardeşliği
Hayat et bütün insanların
Tüm dünyayı paylaştığını
Benim bir hayalci olduğumu söyleyebilirsin
ama tek ben değilim
Umarım bir gün sen de bize katılırsın
Ve dünya yekvücut olarak yaşar


Beatles

Alttan üste- Yoko Ono John Lennon

Aşk Özgürce Yaşanabildiği Müddetçe Aşk...Aşk ...Özgürlük






Fotoğraflar : Yoko Ono - John Lennon

13 Ağustos 2009 Perşembe


Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor; ayrılıkları nasıl anlatıyor.

Diyor ki: Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımla erkek de ağlayıp inlemiştir, kadın da.

Ayrılıktan parça parça olmuş bir gönül isterim ki iştiyak derdini anlatayım ona.

Aslından uzak kalan kişi, buluşma zamanını arar durur.

Ben her toplulukta ağladım, inledim; iyi hallilerle de eş oldum, kötü hallilerle de.

Herkes kendi zannınca dost oldu bana; İçimdeki sırlarımı ise kimse aramadı.

Benim sırrım, feryâdımdan uzak değil; fakat gözde, kulakta o ışık yok.

Beden candan, can da bedenden gizli değil; fakat kimseye Cânı görmeye izin yok.
Ateştir neyin bu sesi, yel değil. Kimde bu ateş yok ise, yok olsun o kişi.

Aşk ateşidir ki neye düştü; aşk coşkunluğudur ki şaraba düştü.

Ney, bir dosttan ayrılana eştir, dosttur; perdeleri, perdemizi yırttı-gitti.

Ney, kanlarla dolu bir yolun sözünü etmede; Mecnun'un aşk hikâyelerini anlatmada.

Ney gibi bir zehri, ney gibi bir panzehri kim gördü? Ney gibi bir solukdaşı, bir iştiyak çekeni kim gördü?

Bu aklın mahremi, akılsızdan başkası değildir; dile de kulaktan başka müşteri yoktur.

Gamımızla günler geçti, akşamlar oldu; günler yanışlarla yoldaş kesildi de yandı-gitti.

Günler geçip gittiyse, de ki: Geçin gidin, pervamız yok. Sen kal ey dost, temizlikte sana benzer yok.

Balıktan başka herkes suya kandı, rızkı olmayanın da günü uzadıkça uzadı.

Ham, pişkin, olgun kişinin hâlini hiç mi, hiç anlayamaz; Öyleyse sözü kısa kesmek gerek vesselâm.


Mevlana Celaleddin Rumi "Mesnevi"den ...
Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz
Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz...


Hayatı sen aldıktan sonra ölmek, şeker gibi tatlı şeydir
Seninle olduktan sonra ölüm, tatlı candan daha tatlıdır...

Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendini
Bizim huyumuzla huylan, bize alış başkalarına değil...

Bir katre olma, kendini deniz haline getir
Madem ki denizi özlüyorsun, katreliği yok et gitsin Beri gel, beri !
Daha da beri !

Niceye şu yol vuruculuk ?
Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik...

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol..

Mevlana Celaleddin Rumi
Gönlünü yıkayıp arıtmamışsan, ha bire abdest alıp durmaktan fayda bekleme.


Mevlana Celaleddin Rumi

6 Ağustos 2009 Perşembe

Eğer bir söz bir ses bekliyorsan bu adamdan
İçinde hiç gönderme isteği olmayan bir git
İşte orada duruyor
Seni benden geri alabilirmisin
Kovabilir misin beni senden

Yılmaz ERDOĞAN


*Salih ....Teşekkürler bu güzel dizeleri paylaştığın için benimle ve ...


Ve şiirin tamamı ...

Yılmaz Erdoğan - Sevgilim Yoksa Sen...


Hiçbir yerinde yok asaletin ibresi
Sesinde kamaşmasında tensel bir büyünün
Atlas hani libas ve kuytu bakışlı mavi gözlerin
Sanki hepimize bütün şiirleri hala fısıldayan
Bir eski büyük şairmiş gibi
Aşk bir erken didişme bir sorgu sualmiş de
Mezbele ve yaralıymtş eski yaraların yeniden kanamasından.
Hiçbir yerde yok asaletin ibresi
Bir adamın yüzünde ya da yalana çok benzeyen bir doğru
sözünde belki.....

Saçlarının çevriminde ıslak bir beyaz kadının
Yüksek rakımlı göllerin buzul saflığında
Ve kokusunda çiçeklerinin Kanireşin
Elbet şiir olacak şairin tesellisi
Ve en kötüsü bile işe yarayacak aşkiaşmaiarın
Yazana değilse biie okuyana faydalı
Bak aynı başına gelmiş adamın benim başıma gelen
O da üzülmüş aynı benim gibi ....
benimki daha acıklı değil
onunkinden, fiyakalı değil onun acısı benimkinden
Sade güzel olan kelimeler..
sade kelime!er...
kelimeler....
Sen aşka aşıksın müsaitsin gördüğünü abartmaya
Biz olsa olsa bir müddet aşklaştık aşkım aşık olmadık
Bîr elim sana uzanır, öteki berikinin zaten elinde
Bırak yoluma gideyim bildiğimce
Yabancısı olduğum bir şey değil yabancılar
Saktım yerlisi yabancısı aşağı yukarı hepsi benzer erkekler....

Eğer bir söz, bir ses bekliyorsan bu adamdan
İçinde hiç gönderme isteği bulunmayan bir git
Lazımsa eğer...
işte orada duruyor...
ağzımın bir yerinde...
Almak ister misin dilini sokup aklıma
Sana ait olan herşeyi bir nefeste
Bir göz yumma anında
Bîr soğuk telefon konuşmasında
Geri alabilir misin ?
Seni benden geri alabilir misin?
Kovabilir misin beni senden?

Sevgilim
Yoksa sen
Sevgilim olmayabilir misin?

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Demedim mi?

Demedim mi? Oraya gitme demedim mi sana, seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?
Bir gün kızsan bana, alsan başını, yüz bin yıllık yere gitsen, dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?
Demedim mi şu görünene razı olma, demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl, onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?
Ben bir denizim demedim mi sana? Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın, senin duru denizin ben'im demedim mi?
Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi? Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im, senin kolun kanadın ben'im demedim mi?
Demedim mi yolunu vururlar senin, demedim mi soğuturlar seni. Oysa senin ateşin ben'im, sıcaklığın ben'im demedim mi?
Türlü şeyler derler sana demedim mi?
Kötü huylar edinirsin demedim mi? Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi?
Yani beni kaybedersin demedim mi? Söyle, bunları sana hep demedim mi?

Mevlana Celaleddin Rumi

4 Ağustos 2009 Salı

Sevmeyi Unutanlar için - Selçuk Yöntem

sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan her şey gibi
aşklarınız da.


yaşamı ölüm
diye anlatıyorlar size
yalanı gerçek diye.


ne leylakların
tomurundan
haberiniz var

ne önünüzden
kara bir tabut
gibi geçen geceden.

sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan aşklarınız
da.

Sevmeyi Unutanlar için - Selçuk Yöntem

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Sertab Erener / Bu Böyle

Şu günlerde dinlemekten en çok hoşlandığım şarkı...Sözleri, müziği, öylesine güzel ki ... Klibi açıkçası hiç hoşuma gitmedi ama şarkı süper...E Sertab Erener gibi muhteşem bir kadından böyle bir şey çıkabilirdi ..Sözleri paylaşayım hemen ...:))

Gülümsetiyor ...Yeni aşklara göz kırpıyor bu şarkı ...


Bu Böyle

O zor günler solan güller eskidendi. Geçti!
O zaman aşık olduğum rüzgarlar esti esti. Geçti!

Geriye sadece yarım yarım sevgiler,
Yüzüme inceden uzun uzun çizgiler..
Öznesi kalan süresi kalan cümleler
Yalan dolan cümleler kaldı

Aşk seni bulabilir de, uzakta durabilir de
Samimi oluyor derken mesafe koyabilir de

Bu böyle vurabilir de, ilgisiz durabilir de
onu sana katıyor derken tuzaklar kurabilir de
Bu böyle

31 Temmuz 2009 Cuma

Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.

Ümit Yaşar Oğuzcan / Timur Şelcuk'un yorumu ile dinlenilmesi tavsiye edilir.

Hani…

Bir tedirginlik, huzursuzluk doğacak içinde, onun ile yanyana, yüzyüze olunca— o denli yabancı düşmüş olacaksın ki yaşamının kendi, sahici anlamına, aykırılık duyacaksın ondan— ancak o zaman anlayacaksın, nasıl tam da senin kendi anlamın –ta kendin- olduğunu onun: o yıllar boyunca kendine ne denli aykırılaştığını— ama o da hemen duyacak, duyumsayacak senin duyduğunu: suskunlaşacak, kapanacak, uzaklaşacak…

Anlamayacaksın—

Çünkü, işte, temiz değilsin ki…

Ne çok yalan barınıyor oranda-buranda— ne çok sahtelik…

Ne çok sensizlik— sende…

Ne çok sensizsin sen—

ne çok sensiz sen…

Şimdi işte— olanak: sen ol sen.





Duyduğun garip tedirginliği, huzursuzluğu da çözümlemelisin: O senin en önemli şeyin (Herşeyin)— işte: yaşamının anlamı olduğu halde (olduğunu en içinde duymana, bilmene, yaşamana rağmen), rahatsız, sanki iğne üstünde hissedeceksin kendini— o da hemen hissedecek bunu, tabii ki: suskunlaşacak, hırçınlaşacak…





Buğu, aslında, heryerdedir—

—göremeyen, sensindir…

silemeyen sensindir—


Oruç Aruoba
ONARIM



Bana getirilmişti.

Kırdım.—

Nasıl oldu bilmiyorum : galiba sallantılı, dengesiz bir yere koymuşum, yeterince dikkat etmeden; sonra, ters bir hareket etmişim— düştü, kırıldı…

Yeterince düşünmemiştim üzerinde, demek.

Elimdeki, artık, birkaç iri parça ile birsürü ufacığıydı; bazısı, neredeyse, kırıntı, kıymık— öyle, dağılmış duruyordu…

Tek tek bir yere topladım hepsini: Yokolmamalıydı.

Gittim, uygun bir zamk aldım.

Geldim, hepsini bir kağıt üzerinde düzenleyerek, biraraya getirmeğe başladım: şu parça, buna uyuyor— mu; ya, bu, şuna…

Zamanla, parçaların kopma noktalarındaki dokularının; ve zamkın, tutma ve yapıştırma niteliklerini, öğrendim. Bazı parçalarsa yapıştıralamayacak kadar ufaktı; onların bulunmaları gereken yerlerde boşluklar oluştu.

Tek tek yapıştırdım, yapıştırabildiklerimi. Çok uğraştım. Sonunda ortaya aslının eğri-büğrü bir simgesi gibi birşey çıktı— ve, şu tümce:-

’Dikkatsizlik ederek düşürüp kırdığın —sevdiğin kişinin izlerini taşıyan; senin için değerli—

bir nesneyi, parçalarını tek tek toplayıp, dikkatle— saatlerce uğraşarak— özel olarak

aldığın bir zamkla yapıştırıp onardığında, ortaya, orası burası eksik-gedik, yamru-yumru

bir şey çıkar— ama eskisinden de daha değerlidir artık; çünkü, şimdi, senin izlerini de

taşıyordur.’

Başka birşey yapamazdım.



Oruç Aruoba – Yakın

30 Temmuz 2009 Perşembe

Her şeyi kolayca unutabilirmiş insan, bugün bunu başarıyorum. Geride yaşadıklarımı tekrar tekrar deşip, kendimi kanıtlama çabaları yerine (niye ihtiyaç duyuyorsam..!!??)

Yoluma başım dik devam ediyorum. Hala, herkese, her şeye inat gülümsyorum hayata. Kendimi buluyorum deli gibi okuduğum kitaplarda, yeni dostluklarda. Unutuyorum, bir set çekiyorum ve yeni geleni, gözyaşımla değil, acımla ya da matemimle değil, sıcak olmasına çalıştığım bir gülümseme ile karşılıyorum. "Derin" diye fısıldıyorum, söz veriyorum, içimden çıkaracağım seni...

Sonra kendi kendime, kendimle bir şarkı tutturuyorum...

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Gitmek

İşte size sihirli bir sözcük; gitmek, ister uzatın,
ister kısaltın. Nereye çekerseniz oraya gidebilir.
Bir köpek kadar sadık, bir akrep kadar kalleş
olabilir. Gurbetten gitmek, yurda dönmekmiş;
varmak için gitmek gerekliymiş ve her gün
yatağımızdan kalkıp kapıyı açınca bir yerlere
gidermişiz. Öyle söylerler. Söylenenler doğru
mudur?
Eğer yaşamın kilidiyse hareket, o kilidin
anahtarı da gitmek olsa gerek. Bir kenti
terketmenin hüznünü anlatan Behramoğlu, yeni
bir şehre gittiğinin farkındadır ve başka bir
hüznü yanında getirir. İkisinin arasındaki fark
belki çok ince belki de sadece muhtevada
saklıdır. Gitmek ve terketmek iki zıt uç mu
yoksa aynada birbirlerini çoğaltan görüntüler
midir? Sanırım bu, yaşadıkça anlaşılacak bir sır.
Her gün çıktığınız evden son çıkışınız olursa ya
da her gün gittiğiniz yerden farklı bir yere
gidiyorsanız, bu gidiş ve terkediş diğerlerinden
ayrıcalıklıdır… diyebilir miyiz?
İşte size sihirli bir sözcük ve bir sürü soru.
Kelimenin sırrına vâkıf olduk mu iş bitecek.
Ama sorun bu noktada başlıyor kimi zaman.
Kelimede kaybolmak da mümkün, kelime bizi
ezebilir, eritebilir. Onda yeni anlamlar bulurum
umuduyla girdiğimiz her sorumluluk
ayağımızda bağ olabilir.
Söz gelimi ben sürgün hayaliyle süslediğim bir
yolculuğun gitmek mi, terketmek mi, sevmek
mi, kaçmak mı olduğunu nasıl çözerim. Olsa
olsa onu bir hayal değil de gerçeğin ta kendisi
saymakla çözülebilir bu düğüm.
Evet sürgünü yaşıyormuş gibi yaşamayıp;
yüreğinde hissettim mi iş biter. Daha doğrusu
“Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim”.
Gitmenin ne demek olduğunu işte o zaman
çözerim. Düşünün, bir düşünün, hepimizin
içinde kangren olmuş bir sürgün var ve onun
hediye ettiği gurbetlerle çoğaldığımızı düşünün.
Akşam eve geldiniz , oturmuş t v
seyrediyorsunuz; ya da bir yerden bir yere
gidiyorsunuz ve tabii ki yalnızsınız (ki
yolculuklarda insan hep yalnızdır). Onu
hissettiniz mi? Garip bir burukluk… içinizdeki
yarım kalmış çığlığı işitebiliyor musunuz? İşte o
nereye giderseniz gidin, ne yaparsanız yapın ve
nerede kalırsanız kalın , yanınızdan
ayıramadığınız sürgünlüğünüzdür. Lütfen, bir
an gurbeti yaşar ve evinizde sıla özlemi
çekerseniz, sözlerimi hatırlayın.
Kimi sözcükler büyüsü kendinden menkul bir
hüzünle birlikte yürürler.


FERHAT AKTAN


**Alıntıdır.

Amin Maalouf / Doğunun Limanları

Hayattan bıkan, eşine ve kızına kavuşamayan ve deli diye nitelendirilen İsyan, intihar etmek ister fakat arkadaşı Labo buna engel olur. Labo, şu sözleriyle İsyan’ı hayata bağlar:

“Ölüme son çare olarak bakmalısın. Hiç kimsenin seni alıkoyamayacağını bil. Ama ölüme gidebileceğin için onu yedekte tut; sonuna kadar.

Diyelim ki gece bir kâbus gördün. Bunun bir kâbus olduğunu bilirsin ve kurtulmak için başını biraz oynatman yeter. Her şey daha basit, daha dayanılır hâle gelir ve bir bakarsın en korktuğun şeyden zevk alır olmuşsun. Hayat seni korkutuyorsa, içini yakıyorsa, en yakınların çirkin maskeler takmışsa…

Hayat budur de, ikinci kez çağrılacağın bir oyun olduğunu söyle. Zevk verici ve acı çektirici bir oyun, inanç ve aldatmaca oyunu, maskeler oyunu. Onu sonuna kadar oyna, ister oyuncu olarak, ister izleyici olarak. İzleyici olman daha iyi, içinden kolay çıkarsın. “Son Kurtuluş Çaresi” yaşamama hep yardımcı olmuştur. Elimin altında olduğu için, bu çareye hiç başvurmadım.

Ama ahretin direksiyonu elimin altında olmasaydı, kendimi tuzağa düşmüş hisseder ve bir an önce kaçmaya bakardım.”

Erich Fromm / Özgürlükten Kaçış

“Kısaca özetlemek gerekirse, birey, kendi olmaktan çıkar; kültürel kalıpların kendisine sunduğu kişiliği tümüyle benimser; böylece tıpkı diğerleri gibi ve onların kendisinden beklediği gibi olur. “ben” ile dünya arasındaki tutarsızlık ve onunla birlikte de, bilinçli yalnızlık ve güçsüzlük duygusu ortadan kalkar. Bu mekânizma, bazı hayvanların kendilerini korumak üzere renk değiştirmesiyle kıyaslanabilir. Onlar da kendi çevrelerine o kadar benzerler ki, çevrelerinden neredeyse ayırt edilemezler. Kendi bireysel benliğinden vazgeçen ve neredeyse bir robot haline gelen kişi, çevresindeki milyonlarca diğer robotla aynı olur, ve artık kendini yalnız hissetmez, kaygı duymaz. Ama ödediği bedel yüksektir; kendi benliğini yitirmiştir. “

(Erich Fromm, Özgürlükten Kaçış, sayfa 152)
seni tanıdığımı sanırdım aslında hiç tanımamamışım
ama tanıştık biz seninle
ama tanışmanın neresinde kaldığımızı yada neresinde sonlandırdığımızı bilemiyorum..
ama bildiğim bi şey var ,,

Önce sıfatlar tanışır

Sonra Şahsiyetler

Sonra Nefsler

Sonra Yürekler

Ve sonra RUH lar, ve diğer tüm tanışmaların amacı Ruhların tanışmasına zemin hazırlamak içindir.
,,,

Bana yönLendiriLmiş bir soru vardı_ Ne düşünüyorsun (?)

bana doğrulttuğun namLuyu suratına yöneltmeme izin verir misn ?
_ve acaba sen;
yüzün caddeye bakan pencerenin camına yaslıyken ,
Sen, bir sabah küçük evinin camından sokaklara düşen yağmura bakarken,

çok… çok merak ediyorum…

… “Ne düşünüyorsun?”

ben mi ?
ah ben..
Ben uzun zamandır düşündüm gaLiba .

yanıt mı ?

Yalnızlık: Maddenin -kişinin- en yalın hali, en güzeli.
Eş: aynı olan, aynısından yaratılan.
“Düzeltmek için çok geç” dedi Kırmızı Kraliçe:”birşeyi bir kez söyledin mi; bu onu kalıcı hale getirir; artık, sen de onun sonuçlarına katlanmak zorundasındır”
lewis carrol/ile140 (O.A)

21 Temmuz 2009 Salı

Tam Ortasındayım ...MFÖ

"Nasılda mecburmuşuz sabretmeye sevmeye öğrenmeye" ne kadar da doğrudur bu söz ... Bu şarkıyı ne zaman dinlesem gözlerim doluyor ...O anda oluyorum bir an, hıçkırarak bağırarak ağlamaya başlıyorum, arkasını dönüp bana kafasını duvara vuruyor...Sanki bir hata yapmışız gibi, sanki bir suç işlemişiz, o ya da ben ...Oysa ayrılıktan, hasretten, bir arada olmanın şimdi ve bir kaç gün sonra bir arada olunamacağı bilindiğinden atılmış sesli çığlıklardır onlar...Dinle tekrar bu şarkıyı diyorum..Gözlerimiz doluyor ..O gelmiş, ben gitmişim ...Ben onu nasıl beklemişim bir yolun dönüşünden o beni nasıl ...."Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır" ...Ve yine başka bir şairin dediği gibi " Sevgileri yarınlara bıraktık çekingen, saygılı, tutuk"



Tam ortasındayım yağmurun karın soğuğun ortasındayım
Nasılda paylaşıyor insan isterse
Nasılda birmiş meğer hasretler
Nasılda mecburmuşuz sabretmeye sevmeye öğrenmeye

Tam ortasındayım yolun koşunun ortasındayım

Tam varıyorum ki hedefe bir yenisi başlıyor
Bu oyun hep aynı değişmiyor
Hala devam hala figan
Hemde bile bile

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Beni öldürmeyen şey güçlendirir.

That which doesn't kill us makes us stronger
Was mich nicht umbringt macht mich stärker


Nietzsche

9 Temmuz 2009 Perşembe

Volkan Konak'tan - Hoşgeldin Kadınım ...

** Çok çok hoş olmuş bu yorum, bir erkeğin ağzından böyle şeyler duyabilmek çok güzel. Bu kadar naif, bu kadar içten, bu kadar yürekten ...


Sevgilim
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
Bütün iş bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte
Yani yürekte, yürekte

Mesela bir barikatta dövüşerek
Mesela kuzey kutbunu keşfe giderken
Mesela denerken damarlarında bir serumu
Ölmek ayıp olur mu
Olmaz

Sevgilim
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
Bütün iş bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte
Yani yürekte, yürekte

Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin ondan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın seni sevmesi şart mı,
Değil...

Tahir i Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
Bütün iş bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte
Yani yürekte, yürekte gülüm yürekte

Hoşgeldin kadınım
Yorulmuşsun
Nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
Ne gül suyu ne gümüş leğenim var

Susamışsındır sevgilim
Buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
Acıkmışsındır
Sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam
Memleket gibi esir ve yoksuldur odam

Hoşgeldin kadınım, kadınım hoşgeldin
Hoşgeldin gülüm
Ayağını bastın odama
Kırk yıllık beton çayır çimen şimdi...
Kurban olduğum güldün
Güldün
Güller açıldı penceremin demirlerinde
Ağladın
Avuçlarıma döküldü inciler
Gönlüm gibi zengin
Hürriyet gibi aydınlık oldu odam
Hoşgeldin kadınım
Hoşgeldin kadınım
Hoşgeldin sevgilim
Hoşgeldin...

7 Temmuz 2009 Salı

Yeni yaşım, gözyaşım ...

Geçirdiğim en hüzünlü doğum gününde sabah aklıma gelen ilk cümle bunca sevgiyi içime bahşettiğin için teşekkürler Tanrı'm... Hala sevebildiğim ve hala güzel uyanabildiğim ve hala içimi çektiğim derince nefes alıp içimi rahat koyabildiğin için şükürler olsun sana...

Doğum günü dileğim : Yine sevmek, her şeye rağmen yine, yeniden gözlerimin içine gülerek bakan gözler, ve seneler önceki o sevinç " Tocaaaa bana Dudu aldııı..." tekrar öyle bir şey yaşamak ...Bu sefer doğru kişi ile ...

Ve kendime hediyem bu şiir..


Münevver'in Doğum Günü

Yapraklara dallara, yeşillere, allara,
nice nice yıllara gülüm, nice nice yıllara.
Yaprak dala, al yeşile yaraşır,
gayrı bundan böyle vermem seni ellere...

Nazım Hikmet Ran

27 Haziran 2009 Cumartesi

22 Haziran 2009 Pazartesi

"Neden?" diye sorma, ne olur. Cevabını sen bul. Ve kendine sakla. Çünkü öyle hakikatler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı.

Elif Şafak, AŞK, S.35

20 Haziran 2009 Cumartesi

"Sen yolunda yürü ve bırak ne derlerse desinler..."


Karl Marx, Kapital ı. Cilt Önsöz

Berfin Aksu'ya derin saygıyla ....


Sizden küçük, çok küçük dupduru bir güzelliğe derinden bir saygı duyabilir misiniz? Derinlik onun parmaklarında saklı ellerinde, yüzüne baktığınızda hayran olmamak mümkün değil hele o kemanı çalmaya başladığında ...Aldığı başarılar, sadece onunla gurur duymanızı, önünde saygıyla eğilmenizi gerektiriyor. Muhteşem ...

HAYATI:

* 1998 doğumlu olan Berfin AKSU, üstün başarı göstererek kazandığı Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Müzik Hazırlık ilköğretim Okulu’nda, beşinci sınıf öğrencisi. Çok sevdiği öğretmeni Muhammedjan TURDİEV’le keman çalışmalarına başladı. Okul bünyesindeki konserlerinin yanı sıra Gazi Üniversitesi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Yeni Yüksektepe Kültür Derneği,Konya Selçuk Üniversitesi ve Bolu - İzzet Baysal Üniversitesi’ndeki konserlere katıldı. 11,12 ve 13..Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali, Mersin Müzik Festivali, Akademi Akcan “Genç Yetenekler Klasik Müzik Buluşmaları”ında yer alan Berfin Aksu; Gaziantep, Uşak, İstanbul - Akbank Sanat ve Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall Klasik Müzik etkinliklerinde- konserler verdi.
* Türkiye’de sekiz yaşında orkestra eşliğinde konser veren ilk solist olan Berfin, 2006 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Senfoni Orkestrasıyla Eskişehir’de konser verdi.Aynı yıl 5. Afyonkarahisar Klasik Müzik Festivali’inde orkestrayla solist olarak J.B.Accolay - La Minor Keman Konçertosu’nu, 2007yılında Işın Metin’in yönetimindeki Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrasıyla Drdla-Carmen Fantasie adlı eserini seslendirdi. 24. Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nde ve Devlet Tiyatroları’nın düzenlediği 3. Ankara Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali’nde Almanya ‘dan gelen Das Junge Streichorchester Çocuk ve Gençlik Yaylı Çalgılar Çocuk Orkestrası eşliğinde Vivaldi’nin Sol Majör Keman Konçertosu’nu seslendirdi. 2008 yılında Burak Tüzün yönetimindeki Anadolu Senfoni Orkestrasıyla Vitali - Chaconne ve Vivaldi - Sol Majör Konçerto’nu, Işın Metin yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası ile C.A.Beriot Keman Konçertosu’nu seslendirdi. Moskova - Gnesin Müzik Okulu’nda konser veren Berfin; Bulgaristan -Ruse 48.Uluslararası Müzik Festivali’nde Vanya Milenova’nın Master Clasına katıldı, Festival kapanışı konserinde yer aldı.
* Genç Girişim Yönetişim Birliği tarafından verilen 2007 yılı Geleceğin Büyükleri dalında “Yılın Özel Ödülü”nü aldı.
* 21 - 26 Mayıs 2007 tarihlerinde İtalya’da düzenlenen “14.Uluslararası Andrea Postacchini Keman Yarışması” nda Jüri Özel Ödülü ve Eğitim Bursu kazanan Berfin,2008 yılında Mersin Üniversitesi’nin düzenlediği “3.Gülden Turalı keman yarışması”nda birinci oldu.Aynı yarışmada Türk Bestecisi Özel Ödülü’ nü de aldı.
* Kemanı; “duygularını çok iyi ifade edebilen, içini titreten bir araç olarak ve aile kavramıyla açıklayan” Berfin halen 5.sınıfta çalışmalarını Muhammedjan Turdiev ile sürdürmektedir.


** www.berfinaksu.com 'dan alıntıdır.

http://berfinaksu.com/index.php?option=com_content&task=view&id=20&Itemid=1
"Ölüyoruz, demekki yaşanılacak."

11 Haziran 2009 Perşembe

Goodbye My Lover

Did I disappoint you or let you down?
Should I be feeling guilty or let the judges frown?
'Cause I saw the end before we'd begun,
Yes I saw you were blinded and I knew I had won.
So I took what's mine by eternal right.
Took your soul out into the night.
It may be over but it won't stop there,
I am here for you if you'd only care.
You touched my heart you touched my soul.
You changed my life and all my goals.

And love is blind and that I knew when,
My heart was blinded by you.
I've kissed your lips and held your hand.
Shared your dreams and shared your bed.
I know you well, I know your smell.
I've been addicted to you.


Goodbye my lover.
Goodbye my friend.
You have been the one.
You have been the one for me.

I am a dreamer and when I wake,
You can't break my spirit - it's my dreams you take.
And as you move on, remember me,
Remember us and all we used to be
I've seen you cry, I've seen you smile.
I've watched you sleeping for a while.
I'd be the father of your child.
I'd spend a lifetime with you.
I know your fears and you know mine.
We've had our doubts but now we're fine,
And I love you, I swear that's true.
I cannot live without you.

Goodbye my lover.Goodbye my friend.
You have been the one.
You have been the one for me.

And I still hold your hand in mine.
In mine when I'm asleep.
And I will bear my soul in time,
When I'm kneeling at your feet.
Goodbye my lover.
Goodbye my friend.
You have been the one.
You have been the one for me.
I'm so hollow, baby, I'm so hollow.
I'm so, I'm so, I'm so hollow.

FROM JAMES BLUNT ...

:...(((

Seni Kendime Sakladım

onu bunu bilmem anlamam
kim ne derse desin lan
arkanizdan yol almam
onlar ister darılsın
isterlerse barışsın

onu bunu bilmem karışmam
kim ne derse desin lan
ben alınıp satılmam
onlar ister alınsın
isterlerse satılsın

seni kendime sakladim
hepsini ben hesapladim

onu bunu bilmem anlamam
kim ne derse desin lan
i?te meydan i?te can
onlar ister kapışsın
isterlerse barışsın

seni kendime sakladim
hepsini ben hesapladim


"Duman" şarkı sözü.

BAĞLANMAYACAKSIN

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

CAN YUCEL

- Sen, gözlerinden ateşler saçarak zehirli oklarını bana yöneltirken, ben sana aşık oldum Nehir.

- Sen, tüm şatafatlı tanımlardan sıyrılıp en doğal halinle yaramazlık yapan çocuklar gibi boynunu bükmüş, bağışlanmayı beklerken, ben sana aşık oldum Deniz.

- Sıkı tutun Nehir ...

"Canan Tan, "En Son Yürekler Ölür" kitabı, arka kapak.
sana sarılmanın hazzına varmak...
Nefes al... Nefes ver...
Bir dahaki nefes alışında yanındayım...