30 Mayıs 2008 Cuma


Yesil zarfinda mavi el yazim cikti sana dogru yola ...Bana da yolculuk gozuktu "Renklerin Ulkesi"ne bakalim neler olacak.

I'll be in Morrocco tomorrow which I really want to see. When I return i hope I had lots of photograps. And probably, I'm gonna share with them with you. See you ...
Bir resmimizi gordum. Dedim ki "Hic kopmayacakmis gibi sarilmisiz birbirimize" ...
"Biz hep oyle sarilirdik ki birbirimize ..." dedi. Cok dogal karsilayarak. Sevgi seneler sonra bile, yemek, icmek kadar dogal anlatilan bir sey olsa gerek. Varliginin onun varligindan ustun olmamasi. Bittikten sonra bile "iliskin", "sevgin" degil; "hayatinda biri var mi ?" sorusuna once "evet" deyip sonra duralayip "yok aslinda" demek. Bir yola cikacakken; son kez sesini duymak istemek.

27 Mayıs 2008 Salı

MY CITIES, MY WOMEN - From Can DUNDAR

MY CITIES, MY WOMEN

DELHI-CALCUTTA - I winded in and out of unknown faraway cities
with a damn anxiety this weekend...
I paced out the streets at jog-trot; I plunged into the hovels in
curiosity; I walked pass the pavements as if to discover something sudden,
something unexpected, but something I always awaited with a shameless,
continuous greed, beyond description...
I asked to find the way, I got lost on the way.
As though getting to know a woman recently, as though caress was
cornered by hours, as though it was not to be another time; I rised up and
perched onto the streets with an excitement bedaubed in haste in a riot of
colours...
Then feeling tired, I stopped.
With my heart, tor a faraway city, that I droppe
Devastated were my cities, destitute and unfortunate, and despirate
of tomorrows.
Yet they were difficuit to recognise with impatient walk abouts, I loved
them still...
A city won't unveil itself at once in any case, will wait to be
discovered, wiil miserly offer abilities, will conceal failure.
Going around a city, thats why won't allow hurries; just like loving a
woman.
Will ask for composed conversations, will ask for receivings the day
together, seeing offs together... Long walks, merry pauses...
Cause, just like a woman's, a city's secret will also be hidden in her
cosies; analysing will ask to spare no pains.

Nevertheless, once you are attached to her fragrance, climate, taste;
she will become the capital of your love...
You get lost in the arms of the night together and vvelcome the
morning together; languid Sundays, strained Mondays...
To see a city by the daybreak, wiil be just like to wake up with a
woman...
Since she will be bare, pure and mere...
And real, if beautiful still...
Falling in love with a city is just like falling in love with a woman; even
if you break up one day, the grief remains enduringiy suspended in your
heart...
You carry along the city that you adore wherever you go; just like you
would bear the women that you love in your heart... Till death...
Getting to know a city can't go into a lifetime sometimes, just like
getting to know a woman... Just like getting to forget...
And the cities you couldn't forget wiil cali you back some day... Just
like women whom you coutdn't cease from...
I kept on loving unknown women with a damn anxiety, my whole
life...
I kept on walking with them as if to discover something sudden,
something unexpected, but something I always awaited with a shameless,
continuous greed, beyond description...
Then I loved one.
And I stayed such.






Turkce Metin -




DELHİ -KALKÜTA- Kahrolası bir telaşla, tanımadığım uzak şehirler gezdim hafta sonunda...

Caddelerini koşar adım arşınladım; merakla daldım izbelerine; ansızın, umulmadık ama hep bekleyegeldiğim bir şey bulacakmışçasına yürüdüm kaldırımlarında, tarifsiz, arsız, mütemadi bir iştahla...

Yolları sordum, yollarda kayboldum.

Bir kadını yeni tanırmış gibi, vuslat saatlere sıkışmış gibi, bir başka sefer olmazmış gibi aceleye bulanmış rengarenk bir coşkuyla yükselip kondum sokaklarına...

Sonra yoruldum ve durdum.

Uzak bir şehre vuruldum.



* * *



Haraptı şehirlerim; yoksul ve mutsuz; yarınından umutsuz.

Tanımak zordu ya acul gezmelerde; ben sevdim onları yine de...

Zaten bir şehir hemen açmaz kendini size; keşfedilmeyi bekler, dirhemle sunar maharetini; kusurunu gizler.

O yüzden aceleye gelmez bir şehri gezmek; bir kadını sevmeye benzer.

Telaşsız sohbetler ister, günü birlikte karşılayıp, birlikte uğurlamalar... Uzun yürüyüşler, keyifli molalar...

Çünkü tıpkı bir kadın gibi, bir şehrin de sırrı, kuytularında gizlidir; çözmek, emek ister.



* * *



Lakin bir kez bağlandınız mı kokusuna, havasına, tadına, o, sevdanızın başkentidir artık...

Gecenin kollarına birlikte dalar, sabahı beraber karşılarsınız; Pazarları mahmur ve gergin Pazartesileri...

Bir kadınla birlikte uyanmaya benzer, bir şehri günün ilk ışığında görmek...

Sade, süssüz, tabiidir...

Ve hakikidir, yine de güzelse...

Bir şehre tutulmak, bir kadına bağlanmak gibidir; bir gün kopsanız da sızısı her daim asılı kalır yüreğinizde...

Nereye gitseniz, bağlandığınız şehri de götürürsünüz yanınızda; tıpkı sevdiğiniz kadını kalbinizde taşıyacağınız gibi... ölene kadar...

Bir kadını olduğu gibi, bir şehri de tanımak bir ömre sığmayabilir bazen... unutmak da...

Ve unutamadığınız şehirler, geri çağırır sizi bir gün... vazgeçemediğiniz kadınlar gibi...



* * *



Kahrolası bir telaşla, tanımadığım kadınlar sevdim ömrüm boyunca...

Ansızın, umulmadık ama hep bekleyegeldiğim bir şey bulacakmışçasına yürüdüm onlarla, tarifsiz, arsız, mütemadi bir iştahla...

Sonra birine bağlandım.

Ve hep öyle kaldım.


**************Alintidir : www.candundar.com.tr

Ve o dünyada en yerinde tercih; vazgeçiştir

Can Dündar'dan:

Enstrüman seçmek için bir karar almam gerekiyordu.

Ya keman çalacaktım, ya piyano; ya flüt çalacaktım ya da akordeon... Olmadı, hepsini istedim, hiçbirinden vazgeçemedim.

Yıllar geçtikten sonra her enstrümanı iyi çalabiliyorum; ama hiçbirinde virtüöz değilim!

Bir enstrümanla isim yapamadım. Ne kemanla tanınan bir eserim var, ne de piyanoyla..

Bütün enstrümanları iyi çalıyorum, ama kimse tanımıyor beni.

Başarılı olmak için her şey değil, bir şey lazımmış. Başarı bir verişmiş; bir şeyi alabilmek için birşeyi vermek, diğerlerinden vazgeçmek gerekiyormuş.

Keşke kemani seçseydim ve diğerlerinden vazgeçseydim.

Karıma da hayati zindan ettim, sevgililerime de...

hiçbirinden vazgeçmedim.

Yani... Evlilik sadece birisi için karar almak ya, diğerlerinden vazgeçmek... İste evlenirken ben bunu anlamadan evlenmişim.

Evlendikten sonra başka kadınların da olduğu bir hayati yasamaya devam ettim.

İçlerinden bazılarını daha çok sevdim; ama ne onlardan birinde, ne de karımda karar kılabildim.

Yıllar sonra simdi yapayalnızım. .. Ne karim kaldı, ne de diğerleri...

Keşke birini gerçekten seçebilseymişim, ama, yapamadım.

çok kadın, hiç kadınmış !!!

Tıpkı enstrüman secimi gibi hepsini istedim ve sonuçta elim bos kaldı.

Almak için bırakmak gerekiyormuş. Dolu dolu bos yasamak.

Hayatim boyunca yapacak c ok isim oldu; hepsini yapmayı istedim.

Hangisinde 'en iyi' yim? Simdi bakıyorum, kazananlar, başarılı olanlar hep bir tek şey yapmışlar. En iyi olmak için önce seçmek ve diğerlerini bırakmak gerekiyor. İste de böyle, özel yasamda da...

Bu secimi yapmamız gerekiyor; çünkü mutlaka bazıları daha uygun...

Bir ara ekonomik sıkıntıya düştüm.

Tasarruf gerek.

Başladım her şeyden %10 kesmeye, ne anlamsız bir uğraşmış bu.

%10 daha az peynir yemek, cay içmek.

Bu tasarruf çok acı verdi bana, her an hissettim.

Her şeyden %10 kesmek tabiatıma uygundu tabii.
çok sonradan anladım; sadece taksiyle dolaşmayı bıraksam yetermiş!
Her kalemden %10 değil, etkili kalemi bulmak gerekiyormuş. Yani, orada da secim yapmak gerekiyormuş.
..
'Her secim bir kaybediştir! ...' Her tercih bir vazgeçiştir çünkü...

Sabah ise gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik fırsatından vazgeçmiş olursunuz.

Kalkar kalkmaz hayat bin seçeneği dayar burnunuzun ucuna... 'Ne giysem' telaşından, öğle yemeğinde 'Ne alırdınız?' diye başucunuzda biten garsona, 'hangi kanaldaki filmi izlesem' kararsızlığından 'bize oy verin' diye bağırırsan partilere kadar her şey, herkes, her an sizi ısrarla bir tercihe zorlar.

Yastığınıza teslim olmuşsanız, belki dışarda ışıl ışıl bir günden vazgeçmiş olursunuz.

Bahar esintileri taşıyan bir elbise belki o gün yaşamınızı ışıldatabilecekken, ağırbaşlı bir sadeliğe karar vermekle muhtemel bir tanışıklığı tepersiniz. Belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız İzmir köfteden daha lezzetlidir.

Ya da obur kanaldaki film, o anki ruh halinize daha uygundur.

Ama yasam, vazgeçtiğiniz şeye ilişkin ipucu vermez.

Geri donup, o günü gökkuşağı desenli bir elbiseyle yeniden yasama sansınız yoktur.

Bu secim oyununda vazgeçtiğiniz şey, seçtiğinizden daha değerliyse pişmanlık kaçınılmazdır.

Ama neyin değerli olduğunun kararı da yine size aittir.

Ve vazgeçtiğiniz şey bazen bir saray, bazen şöhret sahnesinin parıltılı neonları da olsa, çoğu zaman gözünüz hiç arkada kalmaz.

çünkü duvarlarına sevdiğinizin kokusu sinmiş bir ev ya da sevdiğiniz kadınla paylaşamadığınız bir saray sizin borsada kolay feda edilebilir değerlerdendir.

Hayata bir başka gözle bakmayı öğrendiyseniz, bu secimde kazandıklarını sananlara yalnızca acıyarak gülümsersiniz.

Her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru secimdir.

Ve o dünyada en yerinde tercih; vazgeçiştir

24 Mayıs 2008 Cumartesi

Ask nerede baslayip, biter ...
Ve ben nerede baslarim, sen nerede bitersin ...
Yuzumde yalnizca gulusunun yarattigi bir tebessum olsaydi mutlu olabilirdim ancak ...

Muge ALEV

23 Mayıs 2008 Cuma


Sirtima taktigim hic bir hirka isitmayacak beni
Varligin gunes olsa gelse icim cozulmek bilmeyen donmus bir buz kutlesi artik


Muge ALEV

Göksel Baktagir - Hicaz Saz Semaisi (Garip)

Bazı anlar oluyor hayatımda çok mutlu oluyorum... işte bu anların daima sürmesini istiyorum... daima diye birşeyin olmadığını bilsem de'' (LORENZO) - Saturno Contro'dan


seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman...

çünkü iki yüzüyle çıkar karşına hayat!

Pablo Neruda

Her gün bir yerden göçmek
Ne iyi

Her gün bir yere
Konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan
Akmak ne hoş

Dünle beraber
Gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lazım

Mevlana Celaleddin RUMİ

Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır ...

Gün biter gülüşün kalır bende
anılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de

Aykırı anlamlar arayıp durma
güz bitip sular köpürür de
kapanmaz gülüşünün açtığı yara
uçurum olur zaman her gece

Her gece yeni bir savaş baslar
acı ses olur, ses deli yağmur

Sığındığım her yer adınla anılır
ben girerim sokağı devriyeler basar
Bir de gülüşün eklenir kimliğime.

AHMET TELLİ

16 Mayıs 2008 Cuma

Ne desem ne anlatsam bos. Degistiremedigim bir duzen, engel olamadigim ve gidisatina izin vermek zorunda oldugum bir hayat. Burda olmak zorundayim, bununla yasamak zorundayim, onu kirmasam, bunu incitmesem, onun icin simdi bunu yapmaliyim, bunun icin simdi bunu degistirmeliyim ...Farkediyorum da benim hayatim hep baskalari icin yasamakla geciyor. Bir an bile dusunemiyorum benim icin yapmam gerekeni, degistirmem gerekeni.
Sirtima cantami alip, sadece "onunla" gezmek isterdim. O kadar guvendigimle, sirtimi yasladigimda asla elini arkamdan cekmeyecegini bildigimle, dussem beni kaldiracakla, aglasam benimle aglayacakla, gulsem benimle gulecekle...
Simdi kaybettim her seyimi. Basa donemiyorum, geriye saramiyorum, yasanilanlari degistiremiyorum, ne yapacagimi bilemiyorum. Olumsuz hic bir seyi degistiremem "bunlar var onumuzde asmamiz gereken; asamayiz ama, dedigin" ...Haklisin da gitmekte, nerede tikandigini gormek ve yeni hayatlari kendininkine ekledigin icin de . Simdi goremedigin o kadar cok sey var ki benim acimdan. Sen dogudan, ben batidan bakiyormusuz gibi farkli. Zor. Anlatmasi zor, yasamasi zor, degistirmesi imkansiz. Kime kizayim en cok kendime mi aramizdaki ucuncu sahislara mi?.
Ne ben buraya gelmek istedim, ne sen gondermek beni. Butun kavusma noktalarinda hep ayrilik isaretlerini gorduk. Simdi gordugum ruyalar, girdigim sikintilar ne icin. Neyi gormek icin. Burada bu kadar ozgurken, ama yalnizken....

Simdi "o" da yok ustelik ...
Geleceğim bekle dedi
Ben beklemedim o da gelmedi
ölüm gibi birşeydi
Ama kimse ölmedi

Özdemir Asaf

13 Mayıs 2008 Salı

October'07 - Dream in dream without you

Bozcaada'da actim gozlerimi az once... Sabahin ilk gun isiklari iceri suzulmus. Tahta panjurlarindan iceri giren isik suzmeleri, bembeyaz islenmis Amerikan patiskali perdeler, insanin icinde eski zamanlardaymis hissi verse de yuzunun canliligi sana dogru dondugumde dagitiyor o havayi ... Usulca gozlerin aciliyor, nasil sana baktigimi hissettiysen yine...Delice gulumsuyorsun, en cok buna asigim ben iste, uyanir uyanmaz bana gulumseyen gozlerine, bana baktiginda mutlu gordugum gozlerine ...
-Gunaydin; diyorum ...Cilve yapip homurdaniyorsun, belli ki oyun istiyorsun, seninle oynamak istiyorum ama yapamam cok huzunluyum bu sefer ...
-Gitmek istemiyorum, beni birakma diyorum; Anlamiyorsun ne dedigimi, sadece sikica sariliyorsun.
-Birakmam, olene kadar yanindayim; diyorsun.

- Simdi olduk mu peki biz. Neden yanimda degilsin?
-Yanindayim ya ...
-Degilsin ...Biraz sonra uyanacagim ...Uyanmak istemiyorum...Bu odanin icinde seninle olmek istiyorum...

Biraz sonra o buz gibi suyun icindeyiz ...Dalmisim; sana o istedigin tasi cikarmaya calisiyorum...Bir turlu cikaramiyorum yine...
-Hadi cikalim, cok soguk, usuteceksin; diyorsun. Usutecegimden endislenen tek insan, annemden baska...Olsun, diyorum burda kalmak seninle, hic bitmesin bu an...Gri bulutlar, yagmur basliyor, su sicak, sana sarilmisim, kaniyorum bir anda, sariliyorsun bana, bak oluyorum diyorum...
Gidiyorsun...Gitme diyorum, gitme....Bak oluyorum ....Arkani donup gulumsuyorsun sadece ...Bu gozleri seviyorum ben bana mutlulukla bakan ...
Simdi sanirim ikimizde olmus olmaliyiz, diyorum. Cunku yoksun yanimda....

9 Mayıs 2008 Cuma

Ask ustune ....

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.



Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.



Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.



Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...


Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin.....



Nazım HİKMET

8 Mayıs 2008 Perşembe

Trafigin sagdan akmasi ve aliskanliklar

Her gun okula gidiyorum malumunuz. Bir suru de arkadasim var, hem okuldan hem de disarida ...Ben ogrenciyim diyorum; disaridaki insanlara, ne ogreniyorsun diyorlar? Ingilizce... Basliyorlar gulmeye... Alti ay oldu, alti koca ay, ben buraya geleli ...Bugun en sonunda dayanamadim sordum ogretmenime ...Biz ne zaman tamamiyle anlayacagiz bu dili, ya da derdimizi anlatabilecegiz.? O da dedi ki; sen buraya ilk geldiginde ne kadar konusabiliyordun??? Ben de "hic" dedim. Ne kadar anlayabiliyordun? Anlamis gibi gorunsem de cogu zaman yanlis oluyordu anladiklarim; yani bunun da cevabi "hic" ....

Yabanci bir ulkede yasayip, bir yandan o dili ogrenmek, kendi kulturunu, aliskanliklarini birakmak, yenilerine uyum saglamaya calismak ilk bir kac ay bir cok insan icin trajedi haline gelebiliyor. Ben yine cok sansliydim bana buradaki her seyi anlamam ve uyum saglamam icin kendi dilimde konusan ustune ustluk en yakin dostum olan kisi rehberligimi yapiyordu. Bunun icin tesekkurden fazlasi gerek ustelik. Ama cogu insan, kendi kesfetmek zorunda her seyi. Bir bakima zevkli de...Kaybola kaybola, sora sora oranin en memleketlisinden daha bilgili olabilirsiniz :)

Konuyla hem alakali hem alakasiz olarak baska bir konuya deginmek istiyorum. Bugun Ingiltere ile kendi ulkemiz arasinda ne gibi farklar kesfettigimizi sordu ogretmenimiz...

Trafigin sagdan akmasi ve aslinda her seyin "sag" tarafli olmasi, dedik haliyle...

Yollari ve sehri kuran Romalilar her seyin sag taraftan olmasini saglamislar bu ulkede ... Ornegin sifon sag tarafta, soguk su ve sicak su musluklari tamamiyle ters yonde ...Bayanlarin pantalon dugmelerine kadar. Kisacasi uyum saglamasi zor olmakla birlikte traji-komik bir hikayesi de var bu sistemin yerlesmesinin . Soyleymis ki;

Bir zamanlar herkes İngilizler gibi yolun solundan gidiyordu. Bunun için de çok geçerli bir sebep vardı.
Yüzyıllarca önce yolun karşısından gelenin dost mu, yoksa düşman mı olduğunu kestirmek mümkün değildi. İnsanların çoğu sağ ellerini kullandıkları için, yolun solundan, duvar dibinden (yaya veya atla) giderek sol taraflarım emniyete alır, sağ ellerini kılıçlarını hemen çekecek şekilde hazır bekletirlerdi.
Yolun solundan seyahat, ilk defa 1300 yıllarında, papanın Roma'ya gelecek hacıların yolda karmaşaya sebep vermemeleri için, yolun solundan gitmelerini söylemesiyle resmileşti ve yüzyıllar boyu devam etti.
18. yüzyılın sonlarında ABD'de birçok atın çektiği posta arabalarında, sürücü koltuğu yoktu ve sürücü en arkada ve soldaki atın üstünde oturuyordu. Bu da yolun solundan gidildiğinde karşıdan geleni ve yolun kontrolünü zorlaştmyordu.
Çok geçmeden ABD'de trafik sağdan işlemeye başladı. Fransız İhtilali sırasında, ihtilalin liderlerinden Maximilien Ro-bespierre, büyük bir olasılıkla Katolik kiliseye meydan okuyanlara bir jest olsun diye, Parisliler'den yolun sağından gitmelerini istedi.
Bir süre sonra aslında kendisi de bir solak olan Napolyon, or-dulanndaki ikmal arabalannın yollann sağından gitmeleri emrini verdi ve zaptettiği her ülkede de bu uygulamayı hayata geçirdi.
İngiltere hiçbir zaman Napolyon tarafından zapt edilemediğinden İngilizler yolun solundan gitme alışkanlıklanndan vazgeçmediler. Avustralya, Hindistan gibi tüm eski sömürgelerinde de bu usulü devam ettirdiler. Zaten İngilizler'de Amerikalılardan farklı olarak sürücü arabanın üstünde ve sağında oturuyordu.
Modern araba teknolojisinin gelişmesi ile bu gelişimin dünyada öncüsü olan ABD'de sürücü koltuğu ve direksiyon sağdan gidişe uygun olarak sola konuldu ve dünyanın birçok bölgesinde bu şekilde yaygınlaştı.
İngiltere'de ve eski sömürgelerinde, trafik akışını sağ şeride almanın faturası o kadar yüklüdür ki, artık isteseler de kolay kolay bunu yapamazlar.

***** Alintidir.
http://www.prestijforum.com/bunlari-biliyormuydunuzggg-t12283.html?s=f12b31c5c1b2fa38045fcca2144026f5&

Guzel bir bilgi oldu benim icin de ...Paylasmak istedim. Bu arada, burada yasayan milyonlarca insanin tipki benim gibi, arabalari ters yonden bekledigimizden, defalarca kaza atlatma tehlikesi gecirdigimizden de haberdar olmanizi isterim. Yolunuz buralara duser de gelirseniz en dikkat edeceginiz konu bu olmali, zira babam beni cok uyarmisti da ...Anlasilan pek bir kulak arkasi etmisim :)

7 Mayıs 2008 Çarşamba

Yasamak geliyor icimden.
Seninle yasadiklarimizi tekrar yasamak...
Durmak geliyor icimden kimi zaman,
Kizmadan, yikmadan, kirmadan ...
Kosmadan, nefes nefese kalmak geliyor icimden.
Sana dogru kosup, ters yonde bulmak seni...
Gordugum anda, kaybolmak ....
Susmak geliyor icimden cok seyler konusup,
Susmak...


Siir: Muge ALEV

5 Mayıs 2008 Pazartesi

Bugun Hidirellez .....:))


Bugun benim icin bir senenin en sevdigimin gunu 05 Mayis/06 Mayis bu iki gunu birbirine baglayan gece... Pendik'te oturdugumuz evde bu guzel gunu bana Sevim Teyze'm ogretmisti. Kucuk kucuk kirmizi kurdelerle bahceye iner agacin altina istedigimiz seylerin resimlerini cizer ya da gazeteden, oradan burdan bir fotografini bulup, kesip agacin altina birakiverirdik. Sabah erkenden de gidip alirdik. Hizir'in bizim gul agacinin altina ugrayacagindan o kadar emindik hep ...Her sey o kadar guzeldi bizim icin o kadar temiz ....Bugun burada da yapacagim bu isi hem Sevim Teyzemi anarak hem de 05 Mayis 2000'de gerceklesmis dilegimi animsayarak ...Herkesin bu guzel Bahar Bayram'i kutlu olsun .....:) Simdi ben ne dileyim ki bu yasta resimden acikca belli oluyor degil mi soze ne gerek var eyyy Hizir A.S duy sesimi :))

Bugun Istanbul'daki herkesin Ahirkapi'daki nefis senliklere katilmasi dilerim :))))
Ayrintili bilgiye bu web sayfasindan ulasabilirsiniz ....


http://www.hidrellez.org/


Hıdrellez, bütün Türk dünyasında bilinen mevsimlik bayramlarımızdan biridir. Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan hıdrellez günü, Hızır ve İlyas Peygamber’in yeryüzünde buluştukları gün olması nedeniyle kutlanmaktadır. Hızır ve İlyas sözcükleri birleşerek halk ağzında hıdrellez şeklini almıştır. Hıdrellez günü, Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs eskiden kullanılan Rumi takvim olarak da bilinen Julyen takvimine göre 23 Nisan günü olmaktadır.

Halk arasında kullanılan takvime göre eskiden yıl ikiye ayrılmaktadır: 6 Mayıs’tan 8 Kasım’a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini, 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar olan süre ise Kasım Günleri adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır. Bu yüzden 6 Mayıs Günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başladığı anlamına gelir ki, bu da kutlanıp bayram yapılacak bir olaydır.

Hızır ve Hıdrellezin kökeni hakkında çeşitli fikirler ortaya atılmıştır. Bunlardan bazıları Hıdrellezin Mezopotamya ile Anadolu kültürlerine ait olduğu; bazıları ise İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültür ve inançlarına ait olduğu yolundadır. Oysaki Hıdrellez Bayramı’nı ve Hızır inancını tek bir kültüre mal etmek olanaksızdır. İlk çağlardan itibaren Mezopotamya, Anadolu, İran, Yunanistan ve hatta bütün Doğu Akdeniz ülkelerinde bahar ya da yazın gelişiyle ilgili bazı tanrılar adına çeşitli tören ve ayinlerin düzenlendiği görülmektedir.

Hızır, yaygın bir inanca göre, hayat suyu (ab-ı hayat) içerek ölmezliğe ulaşmış; zaman zaman özellikle baharda insanlar arasında dolaşarak zor durumda olanlara yardım eden, bolluk-bereket ve sağlık dağıtan, Allah katında ermiş bir ulu ya da peygamberdir. Hızır’ın hüviyeti, yaşadığı yer ve zaman belli değildir. Hızır, baharın, baharla vücut bulan taze hayatın sembolüdür. Hızır inancının yaygın olduğu ülkemizde Hızır’a atfedilen özellikler şunlardır:

* Hızır, zor durumda kalanların yardımına koşarak insanların dileklerini yerine getirir.
* Kalbi temiz, iyiliksever insanlara daima yardım eder.
* Uğradığı yerlere bolluk, bereket, zenginlik sunar.
* Dertlilere derman, hastalara şifa verir.
* Bitkilerin yeşermesini, hayvanların üremesini, insanların kuvvetlenmesini sağlar.
* İnsanların şanslarının açılmasına yardım eder.
* Uğur ve kısmet sembolüdür.
* Mucize ve keramet sahibidir.
* Hızır, bu nitelikleriyle mitoloji dünyasının kendilerine üstün yetenekler atfedilen tanrılarını hatırlatmaktadır.

Ülkemizde Hıdrellez Bayramı 6 Mayıs tarihinde kutlanır. Bugün Hıristiyanlarca da baharın ve doğanın uyanmasının ilk günü olarak kabul edilir; bu günü Ortodokslar Aya Yorgi, Katolikler St.Georges Günü olarak kutlamaktadırlar.

Mevsimlik bayramlarımızdan biri olan Hıdrellez, ülkemizde etkin bir biçimde kutlanmaktadır. Büyük şehirlerde daha az olmak üzere, kasaba ve köylerde hıdrellez için önceden hazırlıklar yapılır. Bu hazırlıklar, evin temizliği, üst-baş temizliği, yiyecek-içeceklerle ilgili hazırlıklardır. Hıdrellez gününden önce evler baştan başa temizlenir. Çünkü temiz olmayan evlere Hızır’ın uğramayacağı düşünülür. Hıdrellez günü giyilmek üzere yeni elbiseler, ayakkabılar alınır.

Anadolu’nun bazı yerlerinde Hıdrellez Günü yapılan duaların ve isteklerin kabul olması için sadaka verme, oruç tutma ve kurban kesme adeti vardır. Kurban ve adaklar “Hızır hakkı” için olmalıdır. Zira tüm bu hazırlıklar Hızır’a rastlamak amacına yöneliktir.

Hıdrellez kutlamaları daima yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapılmaktadır. Hıdrellezde baharın taze bitkilerini ve taze kuzu eti ya da kuzu ciğeri yeme adeti vardır. Baharın ilk kuzusu yenildiği zaman sağlık ve şifa bulunacağına inanılır. Bugünde kırlardan çiçek veya ot toplayıp onları kaynattıktan sonra suyu içilirse bütün hastalıklara iyi geleceğine, bu su ile kırk gün yıkanılırsa gençleşip güzelleşileceğine inanılır.

Hıdrellez gecesi Hızır’ın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere feyiz ve bereket vereceği inancıyla çeşitli uygulamalar yapılır. Yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakılır. Ev, bağ-bahçe, araba isteyen kimseler, Hıdrellez gecesi herhangi bir yere istediklerinin küçük bir modelini yaparlarsa Hızır’ın kendilerine yardım edeceğine inanırlar.

Hıdrellezde baht açma törenleri de oldukça yaygın olarak uygulanan geleneklerimizdendir. Bu törene İstanbul ve çevresinde “baht açma”, Denizli ve çevresinde “bahtiyar”, Yörük ve Türkmenlerde “mantıfar”, Balıkesir ve çevresinde “dağara yüzük atma”, Edirne ve çevresinde “niyet çıkarma”, Erzurum’da “mani çekme” adı verilir. Törenler baharda doğanın ve tüm canlıların uyanmasıyla eş anlamlı olarak insanların da talihlerinin açılacağı inancıyla, şanslarını denemek için yapılır. Hıdrellezden bir gece önce bahtını denemek ve kısmetlerinin açılmasını sağlamak isteyen genç kızlar yeşillik bir yerde veya bir su kenarında toplanırlar. İçinde su bulunan bir çömleğe kendilerine ait yüzük, küpe, bilezik gibi şeyler koyarak ağzını tülbentle bağladıktan sonra bir gül ağacının dibine bırakırlar. Sabah erkenden çömleğin yanına giderek sütlü kahve içip ağızlarının tadının bozulmaması için dua ederler. Ardından niyet çömleğinin açılmasına geçilir. Çömlekten içindekiler çıkarılırken bir yandan da maniler söylenir. Buna göre eşyanın sahibi hakkında yorumlar yapılır. Hıdrelleze özgü bu uygulama temelde bu şekilde yapılmakla birlikte, yörelere göre bazı farklılıklar da gösterebilmektedir. Son zamanlarda ise bu tören yalnızca evde kalmış kızların kısmetini açmak amacıyla yapılmaktadır.

Sonuç olarak, Anadolu’da hala görkemli törenlerle kutlanan Hıdrellez Bayramı insanlık tarihinde çok eski zamanlardan beri kutlanmaktadır. Farklı zamanlarda, farklı isimler altında kutlansa da Hıdrellez motiflerine pek çok yerde rastlamak mümkün olmaktadır. Baharın gelişi ve doğanın canlanması insanlar tarafından bayramlarla kutlanması gereken bir durum olarak algılanmıştır. Böylece bir bahar bayramı olan Hıdrellez evrensel bir nitelik kazanmıştır.

Kaynak: http://www.kultur.gov.tr/portal/kultur_tr.asp?belgeno=4530

3 Mayıs 2008 Cumartesi

Sail away with me

Sail away with me honey
I put my heart in your hands
Sail away with me honey now, now, now
Sail away with me
What will be will be
I wanna hold you now

Crazy skies all wild above me now
Winter howling at my face
And everything I held so dear
Disappeared without a trace
Oh all the times Ive tasted love
Never knew quite what I had
Little darling if you hear me now
Never needed you so bad
Spinning round inside my head

Sail away with me honey
I put my heart in your hands
Sail away with me honey now, now, now
Sail away with me
What will be will be
I wanna hold you now

Ive been talking drunken gibberish
Falling in and out of bars
Trying to find some explanation here
For the way some people are
How did it ever come so far

Sail away with me honey
I put my heart in your hands
Sail away with me honey now, now, now
Sail away with me
What will be will be
I wanna hold you now
Sail away with me honey
I put my heart in your hands
Sail away with me honey now, now, now
Sail away with me
What will be will be
I wanna hold you now

2 Mayıs 2008 Cuma

Oylesine yasayip gitti....Demesinler...


Gayet akli basinda gorunuyor,insanlarla konusuyordu: her seyi otekilerinin yaptigi gibi yapiyordu, ama icinde igrenc bir bosluk vardi, artik hic bir kaygi duymuyordu, hic bir arzu: varolusu zorunlu bir yuktu ona --Oylesine yasayip gitti.*



Boylesine hissedebilir bence insan kimi zaman. Ne icin yasadigini gercekten bilmeden, sadece icindeki bosluga kapilip giderek. Handikap gibi aslinda cogu zaman. Icimdeki duygusalliga yenilip hedeflerimden sastigim, aslinda olmasini umup da yapamayinca, basarisizliklarimi yeniden gozden gecirmeden, tekrar basa donup baslamayi deneyip, duzeltmeye calismadan, o bosluklara kac kere girip ciktigimi aslina bakarsak bende pek hatirlamiyorum artik.

Simdi yeni baslagiclar yapmak uzere bu ulkeye geldim. Aslina bakarsak en buyuk bosluklara belki burada girdim. Sadece yeni bir dil ogrenmiyorsunuz bazen gittiginiz yerde, o insanlari da ogreniyorsunuz, bazen kendiniz olmaktan cikip o insanlardan biri gibi olmaya calsiyorsunuz. Mutasyon geciremeyeceginize gore her deneyimiz haliyle basarsiz oluyor. Farkli tonlamalar vardir dilde cumlenin gidisatina gore. Insan hayati icinde boyle oldugunu dusunuyorum. Kimi zaman vurgu yapmak gereken yerleri, durup nefes alman gereken yerleri, noktai, virgulu, unlemi koyman gereken yerleri de mantikli olarak yerine oturtamiyoruz. Yoksa prototip olurduk herhalde zaten.Kaygi duymali oysa insan. Yarin olup gidecekmis gibi bence. Bugun demeli yarin olsem bir sey yapmis olarak olucem. Korkularimizi, mutluluklarimizi, yapilacak islerimizi yarinlara birakmadan, saatler her an yaptiklarimizi bir anda durdurabilir gibi - ki en reel olan sey olum degil mi en az dogum kadar- yasamali. Yoksa, herkes mukemmel, herkes sahane, ne guzel. Ama baskasindan kopyalarak yasama arzusu, onun nefes aldigi gibi almaya, konusmaya calistigi gibi, durdugu gibi durmaya calisma... Her bedenin farkli bir yaradilisi oldugu gibi her ruhun da farkli bir yaradilisi var olmali... Iste butun olmaya calisma, durumlarinda varligin bir yuk gibi gelir omuzlarina, oylesine yasayip gidersin iste. Ama sen sensen, senden ote bir sen varsa icinde, sen birini taklit etmeye calsimiyor, taklit edilmeye calisiliyorsan, tuy kadar hafif olursun, hangi bosluk, handikap cikarsa ciksin karsina, tuy kadar hafif oldugundan, devinimler bile girmeden araya, ucup dusmeden atlativerirsin olasi gereksiz yasam durumlarini. Neden yasadigini bilirsin, neden yasadigini bildirirsin, basini dik gezersin, suruklenmeden, dusmeden. Yoksa oylesine yasayip gidersin iste, sen sen olmadan, baskasinin golgesinde kendi golgeni kaybederek ....



*(Werke und Briefe, Munchner Ausgabe (Herausge. Pornbacher et al., dtv1988, S.158) Alintiya; Oruc Aruoba, Uzak, Metis Yayinlari,Istanbul 1995, s.49; yer vermistir.
Hrant’ın katline göz yuman demokrasi ve emek düşmanı yasakçı
VALİ İSTİFA!
Biz aşağıda imzası olanlar,
1 Mayıs’ı, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da bütün İstanbul halkı için işkenceye dönüştüren Vali Muammer Güler’in istifa etmesini talep ediyoruz.

Hrant Dink kardeşimize düzenlenen suikastı önceden bilen İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah hakkında soruşturma açılmasına bile izin vermeyen Vali Güler, “provokasyon olacak” gerekçesiyle Taksim Meydanı’nı emekçilere kapatıyor.

“Kamu düzeni bozulacak” diye İstanbul’da adı koyulmamış sıkıyönetim ilan edip metroyu kapatıyor, vapur seferlerini iptal ediyor, okulları kapatıyor, çocuk-yaşlı, bebek-hamile demeden yüzlerce gaz bombası attırıyor. Taksim’e emekçileri sokmamak için, binlerce polisle Taksim Meydanı’nı ve oraya çıkan bütün yolları silahlı-bombalı-coplu polislerle işgal ettiriyor.

Taksim’de ısrar eden emekçiler, çatışma değil daha çok demokrasi istiyorlar.

Biliyoruz ki 12 Eylül Darbesi’nin yolunu döşeyen Maraş, Çorum, Bahçelievler, Balgat katliamlarının başlangıç noktası olan 1 Mayıs 1977 katliamının arkasındaki derin güçler ile Hrant Dink’in ve son olarak Adapazarı’nda yaşanan türdeki linç girişimlerinin arkasında hep aynı karanlık-derin güçler-çeteler var. Ve bu güçler açığa çıkarılmadan, bunlardan hesap sorulmadan bu ülkede demokrasinin önü açılmayacak, darbe tehditlerinin arkası kesilmeyecektir.

Taksim ısrarı, demokrasi ve temiz toplum ısrarımızın bir ifadesidir.

Kendisi de benzer güçlerin saldırısı altında kapatılma davasına maruz kalan AKP hükümeti ise Vali Güler’in yasakçı zihniyetine destek vererek demokrasiyi değil yasakları, baskıları ve darbecileri güçlendiriyor. Çetelere karşı sonuç alacak mücadele AKP’ye bırakılamayacak kadar önemlidir. Sosyal Güvenlik Yasası’na karşı omuz omuza veren emek güçlerinin Taksim talebi ile devam eden birlikteliği Vali Güler’in istifa etmesi için güçlendirilmelidir.

Demokrasi, temiz toplum, özgürlük, adalet, eşitlik, barış mücadelelerini ancak emek cephesi olarak kazanabiliriz.

http://www.valiistifa.net/index.php